Geçtiğimiz
hafta bir işlemci şirketinin açtığı yarışmada dereceye girerek projeleriyle
ülkemizi yurtdışında temsil edecek genç girişimcilerle tanışma fırsatım oldu.
Gençler, yeni bir iş yaratmanın zorluğunun ve ABD ve AB ülkelerine oranla hangi
sıkıntıların önlerine çıkacağının bilinciyle projelerini başlatmış. Sonrasında
açılan bu uluslararası yarışmanın Türkiye ayağına girip kazanmış.
Projeler
gerçekten ilginç. Bir tanesi akıllı olmayan evleri cüzi sayılabilecek bir
maliyetle akıllı ev statüsüne yükselten bir sistem. Diğeri ise akıllı
telefonları harekete duyarlı oyun konsolları için birer oyun kolu haline
getiren bir yazılım. Dediğim gibi bu projeler çok yeni işler ya da icatlar
değil. Ancak genç girişimci arkadaşlarımızdan bir tanesi maliyet avantajıyla,
Türkiye’de hala akıllanamayan ya da belirli nedenlerden ötürü akıllanması
istenmeyen evleri kendisine pazar olarak seçmiş ki duvarında internet prizi
kapısında da şifreli giriş sistemi olan evlerin akıllı ev olarak satıldığı
ülkemizde bu işin başarılı olması çok kolay görünüyor. Diğer projede ise
yazılımın fikri hakları ya da aynı yazılımın bir başkası tarafından üretilmesi
gibi sıkıntılar var ama benim bahsetmek istediğim konu bu değil.
Destek zamanı
Destek
ve genç kelimeleri bir araya geldiğinde nedense ülkemiz yatırımcıları bir anda
sessizliğe bürünüyor. Tabii ki bu alanda çok ciddi yatırımlar yapan dostlarımız
var sözümüz meclisten dışarı diyelim en iyisi. Toplantı sırasında genç
yatırımcı arkadaşların en büyük sorunları yeterli yatırımı alamamak, işin para
kısmını çözseler bile yatırımı yapanın işlere en üst düzeyde müdahale etme
talebiyle işin sıkıntıya girmesi olduğunda hem fikir kaldık. Genç yatırımcılar;
işlerin ABD ya da AB ülkelerinde bizden farklı yürüdüğünü ve o yüzden de milyar
liralık projelerin bizden değil onların ülkesinden çıktığının altını çizerek
konuyu biraz da” eğitim şart” kalıbına” sokarak zamanla taşların yerine
oturacağını umduklarını kaydettiler.
Tabii
ki bence öyle değil. Her zaman verdiğim bir örneği yine vereceğim. Ülkemizde
üretilen ancak biz bunu pazarlayamayız diye rafa kaldırılan bir işlemci, üç
harfli Amerikan teknoloji şirketinin konuyu öğrenmesiyle bundan 3-4 yıl
öncesine kadar üretildi. Biz de bu işlemcileri meyvesever kişisel
bilgisayarlarımızda çatır çatır ücretini ödeyerek kullandık. Yani siz dünyanın
en iyi işlemcisini üretiyorsunuz ancak bunu pazarlayıp seri üretime geçemeyiz
diye rafa kaldırıyorsunuz. Elin Amerikalısı bunu keşfedip sizden üç otuz paraya
aldıktan sonra milyar dolarlık iş haline dönüştürüyor.
İşte
başarılı yatırımın da başarılı olmanın da şartı bu. Geleceği görerek doğru
ürünü, doğru şartlar altında desteklemek. Bu arada unutmadan ekleyeyim. Eğer
bir yatırımcı olsaydım ya da daha açık bir deyişle yukarıda bahsettiğim
işlerden birine destek olacak kadar nakitim olsaydı akıllı evle ilgili projeye
ciddi bir yatırım yapardım. Zira doğru pazarlama ile inanılmaz başarılı
olabilecek bir proje bu.
Not:
Bu yazıda şirket isimleri bilinçli olarak yazılmamıştır. Ancak sektöre yakın
okuyucularımız ilgili üç markanın da zaten ne olduğunu anlamıştır.
Yayınlanma Tarihi: 07 Ekim 2013