3 Ekim 2013 Perşembe

Bulutunu yolla bana

Bulut kavramının kökeni çok eskilere dayanıyor. Bazı kaynaklara göre de kavram olarak ilk defa 60’ların ortasında dillendirilmiş. Ancak ben şahsi olarak ilk defa 2000’lerin başında bir ABD gezisinde yaptığım röportajda duymuş ve yazmıştım. Bunları neden yazdın diye soracaksınız, hemen açıklayalım.

Bulut bilişim ya da orijinal deyimiyle Cloud Computing, bunca yıldır gündemde ama hala bizler ne kadar güvenli olduğunu sorguluyoruz. 60’ları geçtim bu kavram son on üç yıldır var diyelim. On üç yıl önce kullandığınız bilgisayarı hatırlayın ya da cep telefonunuzu tabii o zaman akılı telefon yok, tabletlerden bugünkü formunda çok uzak. Kısaca bu kadar inanılmaz bir hızla gelişen teknolojiler bulut tarafında da yaşandı.

Peki, biz bu buluta neden hala güvenmiyoruz?
Bulut işindeki hizmet sağlayıcıdan tedarikçiye kadar çoğu uzman da aslında hala bulut tam olarak güvendiğini ifade edemiyor. “Mali bilgilerimi buluta koyarım ama müşteri bilgilerimi koymam” gibi cümleleri sadece patron şirketlerinde duymuyoruz. Kurumsallığın dibine vurmuş şirketler bile bu kafada maalesef.

Aslında bulutun başına gelenlerin benzeri güneş enerjisi konusunda da yaşanıyor. 40-50 yıldır özellikle Akdeniz bölgemizde sıcak su için güneş panelleri kullanılıyor. Ancak bu teknoloji bugün geldiğimiz noktada bir iki minik yeniliğin dışında hala eskisi gibi duruyor. Tabii yenilenebilir enerjinin karşısında duran fosil yakıt şirketlerinin lobisini ve buna bağlı dünya genelindeki hükümetlerin baskılarını unutmamak gerek.

Uzun lafın kısası bizim istediklerimizin değil lobilerin istediği gelişimlerin gerçekleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Hani bazıları markaların peşinde koşanlar var ya. Hah işte o arkadaşlar, aslında bilmeden kendilerine dayatılana karşı koşuyor, sözcülüğünü yapıyorlar. Tıpkı böceklerin ateşe uçtuğu gibi…

Yayınlanma Tarihi: 02 Ekim 2013

1 Ekim 2013 Salı

Akıllı telefonda Hello Kitty dönemi

Geçtiğimiz hafta yeni cicilerini tanıtan Apple, dünya genelindeki fanatiklerinin çabalarına rağmen istediği satış rakamlarına ulaşamadı. Sözüm markaları seven kullanıcılara değil ama teknoloji yazanların dikkat etmesi gereken en önemli başlık marka bağımlı olmamak ve körü körüne bir markaya bağlı kalmamak.

Apple tabii ki mobil dünyada iPhone ile bir devrim yaptı. Ben de test ettiğim ve kullandığım onlarca ürün arasında en sevdiklerimin başına bu cihazı rahatlıkla koyabilirim. Ancak bu beğeni seviyesi cihazın eksiklerini de görmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Birçok Apple fanatiği arkadaşım bu platformda da yazdığı üzere yeni iPhone’lar parmak izi gibi gereksiz ve suistimal edilme olasılığı çok yüksek yeni özelliklere sahip. Zaten ürünlerin satışının beklentilerin çok altında kalmasının ana sebebi belki de bu yeni ama aslında yeni ve işlevsel olmayan özellikler.

Hello Kitty!
Apple oldukça akıllı bir şirket ve cihaz satışları beklendiği gibi gitmeyince yüzünü yazılıma çevirdi ve merakla beklenen IOS 7.0 işletim sistemini de kullanıcılarının hizmetine sundu. Bu konuyla ilgili detaylı yazı ve görüşleri internet üzerinden rahatlıkla bulabilirsiniz. Ancak ben kişisel olarak yeni sistemi tabletime kurdum ve performans olarak mutlu olsam da görüntü ve grafiklerle ilgili sıkıntıya düştüm. Zira tabletim artık Hello Kitty ürünü gibi görünüyor!


Apple’ın bu seçimi yapmasının ardında mobil dünyada yaşanan kıyasıya rekabetin yattığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Üreticilerin her seferinde daha renkli, daha canlı ve daha parlak ekran üretmeye alışmasının sonunda geldik dayandık anaokulu seviyesinde ekranlara ve arayüzlere. Kim bilir belki de yeni nesil gençler bu tip ürünlere itibar ediyor ve satış yapmanın kilit noktası da bu. Ancak bizim gibi artık eski nesil haline gelmiş teknoloji severler için geriye tek bir seçenek kaldı: O da aklımızı koruması için inandıklarımıza dua etmek!

Yayınlanma tarihi: 20 Eylül 2013 

Giyilebilir teknolojiler tam gaz




Geçtiğimiz hafta Berlin’de gerçekleştirilen IFA fuarı ve San Diego’da Qualcomm tarafından gerçekleştirilen Uplinq etkinlikleri giyilebilir teknolojiler ve 4K televizyon teknolojilerinin gösterisine şahit oldu.

Yıllardır giyilebilir teknolojiler üzerine kafa yoruyor ve yazılar yazıyoruz. Ancak Google Glass ile birlikte bu teknolojiler ilk defa bu kadar hayatımıza girmiş oldu. IFA’da tanıtılan akıllı saatler ile IFA’dan sadece birkaç saat önce San Diego’da tanıtılan Qualcomm’un akıllı saati Toq da giyilebilir teknolojilerin geldiği noktaya görmek açısından çok önemli.

Akıllı saatin ötesi
Qualcomm Toq, piyasadaki akıllı saatlere atılmış ciddi bir gol aslında. San Diego’da Qualcomm CEO’su Dr. Paul E. Jacobs tarafından benim de katıldığım etkinlikte tanıtılan Toq, Mirasol teknolojisine sahip. Bu teknoloji kelebek kanatlarındaki güneş ışınlarının toplanması sisteminin ekran teknolojisine uyarlanmış hali. Bu teknoloji cihaza rakiplerinden üç kat daha fazla batarya süresi sağlamakla kalmıyor ayrıca gün ışığında çok daha parlak bir görüntü tecrübesi sunuyor. Ürünün kendisi ve kulaklıkları Qualcomm’un WiPower LE kablosuz teknolojisiyle şarj edilebiliyor.

Nereye kadar mobil?
Tüm bunların ardından nereye kadar mobil sorusu aklımıza geliyor. Aslında teknoloji yazarı olarak tamamında yurtdışında olduğum geçen haftaya baktığımda artık mobil bir profesyonel olduğumu söyleyebilirim. Akıllı cihazım, tabletim ve ultrabook bilgisayarım sayesinde Microsoft’un Nokia satın almasıyla ilgili bilgileri soranlarla paylaştım, yazılarımı gazeteme gönderdim, saat farkını saymazsak sosyal medya aktivitelerimi devam ettirdim, hatta oğlum ve eşimle bile bir şekilde işletişim kurdum.

Tüm bunlara giyilebilir teknolojiler de eklendiğinde ve bu teknolojiler bugün olduğundan daha verimli ve etkin bir biçimde hayata geçtiğinde sanıldığının ve iddia edildiğinin aksine bence daha sosyal bir hayat bizi bekliyor.

Yayınlanma Tarihi: 17 Eylül 2013

Türkiye ve yerli üretim



Hemen her Türk gencinin en büyük hayalidir, yerli otomobil, yerli telefon hatta yerli uçak. Gelişme hamlesini ülkemizle birlikte başlatmış Güney Kore’nin her alandan onlarca küresel marka yaratmış olmasına rağmen bizim bir tek küresel marka çıkartamamış olmamız en büyük sıkıntıdır genç beyinler için.

İşte bu kompleksimizi yenecek ilk hamle Turkcell’den geldi bu yılın başında. Şubat ayında İspanya’nın Barselona kentinde gerçekleştirilen Mobil Dünya Kongresi’nde (Mobile World Congress-MWC) tanıştık ilk olarak yerli telefonumuzla. Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, Gebze kod adının verdikleri telefonu tanıtırken oldukça heyecanlıydı. Ne yalan söyleyeyim mesleğim gazetecilik de olsa bir Türk vatandaşı olarak ben de çok mutlu olmuştum bu gelişmeden.

Gerçi telefon ülkemizde tasarlanacak ancak uzak doğuda üretilecekti. İşlemcisi Qualcomm olacaktı ama sonuçta Türkiye’nin telefonu olacaktı. İşte o zaman kod adı Gebze olan T40, geçtiğimiz hafta basına tanıtıldı. Tanıtımda bence en önemli nokta bu cihazın Turkcell’in de faaliyet gösterdiği dokuz ülkede de satılacak olmasıydı.

Cihazın herkesin erişebileceği bir fiyatla satışa sunulacağı iddiası da yine kullanıcıları heyecanlandıran bir başka nokta olsa da ilk yerli ürünün Eylül’de ceplerimize girecek olması gerçekten çok önemli. Emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bu gurur artık hepimizin…

Yayınlanma Tarihi: 22 Ağustos 2013

Geleceği teknolojiye bağlamak…

Hepimizin bildiği üzere son dönemde Türkiye’de bilişim sektörü büyük bir ivme yakalamış durumda. Her ne kadar kaynaklara göre farklılık gösterse de sektörümüzün büyüklüğü 30 milyar dolar civarında. Ancak telekomünikasyon ve haberleşme tarafını çıkarınca geriye sadece 5 milyar dolarlık bir pazar kalıyor maalesef ama konumuz bu değil sonuçta.

Yapılan son açıklamalarla gördük ki Türkiye’nin 2023 vizyonu daha sağlam temellere dayandırılmaya başlandı. Bunun ilk örneği bilişim sektörünün kalkınmada öncelikli sektörler arasına alınması ve ilk sıraya yerleştirilmesi oldu. Bizler gibi uzun yıllardır bu sektörde faaliyet gösteren profesyoneller için bu harika bir haber ve insan ilk duyduğunda pek de inanası gelmiyor.

Tabii ki bunları söylemek vaatler sıralamak politikacıların işi. Ama biz bu vaatlerin ne kadarının gerçekleştirileceğine, dahası bu hedefler doğrultusunda neler yapılması gerektiğine ve ne kadarının yapıldığına yoğunlaşacağız.

Öncelikle bilişim gerçekten de ülkemizin gelecek vizyonu için olmazsa olmaz sektörlerden bir tanesi. Bu konunun gündeme gelmesi için biz gazeteciler, bilişim STK’ları ve sektör profesyonelleri gerçekten de yoğun mesai harcadı. Ancak gelinen noktada söylenmesi gereken yani testi kırılmadan atılması gereken bir şaplak var ve bizler de dilimizin döndüğü kadarıyla bu sürece destek olmak adına bunu bir görev olarak görüyoruz.

Fatih Projesi bir fırsat mı?
Öncelikle bilişim sektörünün dinamiklerini masaya yatırmamız gerekiyor. Fatih Projesi ile yapılan başarılı işler ve hatalar da göz önünde bulundurulmalı. Ülkemizin donanım tarafındaki durumu ortadayken, özel mobil uygulamalar tarafında yazılımcılarımızın gerçekleştirdiği başarılı projeler hala aklımızdayken bir yerleri yeniden keşfetmenin bir anlamı yok. Kısaca demek istediğim bilişim derken tabii ki donanım ve hizmetler tarafını göz ardı etmeyelim ancak yazılımın da burada lokomotif görevi üstleneceğinin de bilincinde olalım. Ülkemizin kaçan teknoloji trenini yakalaması için önünde bir fırsat olduğunu bu trene son istasyondan da olsa binebilmemizin hem bizim hem de dünya ekonomileri için çok önemli olduğunu tekrar söyleyelim.

Hal böyleyken yazılım tarafına yapılacak destek ve teşviklerle; özellikle mobil dünyada yaşanan yeni teknolojileri görüp, “bizden” örneklerle ilerlememiz durumunda önümüzün çok açık olacağını düşünüyorum. Bazılarımız bunu hayal olarak görebilir. Ancak uçan ilk insan unvanını hakkıyla alan ünlü Türk bilim insanı Hezârfen Ahmet Çelebi uçmayı hayal etmese bunu başarabilir miydi? Evet, koro halinde hep beraber söyleyelim. HAYIR!

Yayınlanma Tarihi: 12 Ağustos 2013

Gündemlerden gündem beğenmek

Bundan böyle Turkcell blogu için yazdığım yazıları buraya da girerek içerik sıkıntımı bir nebze de olsa azaltmış olmayı planlıyorum. bu ilk yazımız...

Ülkemiz her anlamda yoğun bir gündeme sahip. Siyasi tarafta, sporda, teknolojide ve ekonomide konuştuğumuz başlıklar hemen her gün değişiyor. Bizim işimiz teknoloji olduğu için de diğer gündemlerin her şekilde ülkemizin yararına olmasını dileyelim ve yaz aylarının sıcaklığını hissettiğimiz şu günlerde biraz teknoloji üzerine kafa yoralım diyorum.

Yazılımdan donanıma teknoloji dünyası büyük bir yeniliğin içinde. Evet, yanılmadınız mobil dünyadan bahsediyorum. Artık neredeyse herkesin, her şirketin ve kurumun bir mobil uygulaması mevcut. Tabiri caizse mobil uygulaması olmayana kız verilmeyen bir döneme girmiş bulunuyoruz. Tabii ki akıllı telefonların ve tabletlerin yaygınlaşmasıyla körüklenen bu gelişimde işletim sistemi ve donanım savaşları da karşımıza çıkıyor.

Apple donanım tarafında tek başına bir hâkimiyet kursa da yazılım yani işletim sistemi tarafında onlarca üreticinin desteğini de alan Google’ın Android işletim sistemi, çok iyi bir çıkış yakalamış vaziyette. Her alanda olduğu gibi bu alanda da bir taraftarlık durumu var. Yani Apple sevenler ve Android sevenler her gün birbirlerini kızdıracak yeni bir konu mutlaka buluyor.

Peki, bu iki dev karşısında geçmişin en büyüğü Nokia, ya da kişisel bilgisayar işletim sistemlerinin bir numaralı üreticisi Microsoft ne yapıyor? Ya getirdiği yenilikçi sistemle bir anda yıldızı parlayan BlackBerry ne âlemde? İşte bu soruların yanıtları belki de önümüzdeki on yılın mobil eğilimlerini belirleyecek.

Patlarsam yanarsın!
1980 yılında çekilmiş Fransa yapımı La Boum-Patlarsam Yanarsın adlı filmi ismi gibi mobil dünya da birbirine göbekten bağlı markalarla dolu. Apple’ı bunların dışında tutmamız gerekiyor zira onlar kişisel sistemler devrinden bu yana zaten tamamen kendi kapalı habitatlarını üretip satıyor, işine gelen alıyor, gelmeyen azılı bir Apple karşıtı oluyor. Apple ile rekabet eden şirketlerden sadece BlackBerry böylesi kapalı bir sisteme sahip. Ancak bu şirket de gelişen 3G teknolojilerinin sisteminin farkını ortadan kaldırmasına uyum sağlayamadı ve çok zor günler geçiriyor. Birileri tarafından satın alınmasına kesin gözüyle bakılan BlackBerry son olarak meşhur mesajlaşma servisi BlackBerry Messenger altyapısını farklı bir şirket haline getirerek donanım tarafında kaybettiği gücü tekrar kazanmaya çalışıyor.

Tarihin dev cep telefonu üreticisi Nokia ise Symbian işletim sistemine yapışıp kaldığı için sürekli pazar kaybediyor. Bir ara Microsoft tarafından satın alınacağı iddiaları ortalığı saran Nokia, işletim sistemi tarafında kurtuluşu Microsoft’un kollarında arıyor. Bulabiliyor mu şüpheli tabii ama burada da söz konusu olan çıkmayan candan umut kesilmez durumları.

Uygula uygulayabildiğin kadar
Pazar bu kadar büyümüş, akıllı cihazlar bu kadar yaygınlaşmışken şirketler de çözümlerini mobil platformlara taşıyarak kıyasıya süren rekabette bir adım öne çıkmayı hedefliyor. İrili ufaklı birçok şirket bunu başarırken tabii ki yine geride kalanlar, sendeleyenler ve hatta yıkılanlar da oldu. Ama bu rekabetin ve günümüz ekonomik koşullarının en önemli göstergesi. Rekabetçiysen varsın, teknolojiye ve yeniliklere ayak uyduramıyorsan yok olmaya mahkûmsun.

Yayınlanma Tarihi: 23 Temmuz 2013